Herkes aşka dair yazıp çiziyor ya, farkettim hepimizin ki aynı... eğer gerçek aşkı tanımışsan, muhakkak diğer tanıyanlarla aynıdır hikayen ne bir artın vardır ne bir eksiğin. noktasından virgülüne, kader arkadaşısındır aslında... Bazen arkadaslarımın aşklarından esinlenipte yazıyorum bazen hayal ettiğim aşklardan bazende uzaktaki sevgiliye duyulan aşktan... ama yorum yapıldığında bu yazılarıma söylenenler aynı; " işte burda beni anlatmışsın" cümlesi. Evet orda seni anlattım, her satırda birilerini anlattım. Aslında bu benim hikayem, satırlar başkalarının hikayesi, her cümle başka birinin felsefesi... Aşk ne zaman gerçektir biliyormusunuz? imkansız olduğu zaman. kavuşursanız aşk biter belki sevgi kalır ama o da belki... çünkü bana kalırsa aşk ile sevgi pek bağdaşmıyor birbirlerine zıtlar. Aşk; deli gibi tutku, adrenalin, kıskançlığın zirvesi, saçmalamanın en dorukları iken, sevgi; anlayış, emek, nezaket, uyum, saygı bütünüdür. bu yüzden ikisi aynı yerde asla olmayacaktır. Aşk her yazarın, şairin anlattığı gibidir; uzaktır, yoktur, görünmez... Ozaman ne olur; ona anlatılmayanlar, dile dökülemeyenler kalem ile kağıda dökülür. Bir şairin kaleminden aşk şiiri, bir yazarın kaleminden ağır aşk romanı olur... Çokta güzel olur. Sizin hayata bakış açınız, aşkı görmek isteme tarzınız, ve hislerinize olan hakimiyetiniz çok önemlidir... " nasıl bişey bu? aşk böyle olur mu? hiç görmeden, dokunmadan, sesini duymadan?" der aşık insan... Bu sorularla başlar güne ve cevapsız batırır güneşi. Aşk görmekle olsaydı, aşıkken kör olmazdınız. Aşk dokunmakla olsaydı, her dokunduğunuza aşık olup, dokunamadığınıza hasret duymazdınız. Aşk 3 günlük heycan olsaydı, yıllar sonra bile aynı kalp ağrısıyla uyanmazdınız. Doğru aşk dokunmaktır, hissetmektir, heycandır ama her heyecan aşk değildir. Aşkta, görmek çok önemlidir. ama nasıl görmek?
görmek; çok mecazi bir kelime. bakıpta görmek, hissedip görmek, dokunup görmek, düşünüp görmek gibi çeşitli... görmek istemeyipte görmek var bir de.... Ve birde görmeden sevmek var ki, ne siz sorun ne ben söyleyeyim...
9 Kasım 2010 Salı
1 Kasım 2010 Pazartesi
sadece sevgilim değildin
Pencereden gelen soğuğu hissetmiyordum. Dışarıda deli bir fırtına vardı ama ben camı açıp, sandalyemi önüne koyup oturdum. Biraz kırmızı şarap fena olmazdı, ama sensiz ağzımın ne tadı ne tuzu vardı. Kalmadı hiçbir şey. Bu şehrin sınırından çıktığın an fark ettim, sen benim sadece sevgilim değildin. Sen benim; en yakın arkadaşım, her Dakika aradığım, msj attığım, nefes aldığım hava, içtiğim su, en sevdiğim yemek gibiydin. Seninle içtiğim nargilenin tadını tophanede bile bulamıyorum. Birde orası için en güzel derler. Yok ben hiç beğenmedim, seninleyken olduğu gibi güzel değil. Biriktirdiğim sipsiler rengarenk duruyor, dokunduğumda gözlerim doluyor ama ağlamıyorum, hemen derin nefes alıyorum, başka bişey düşünüyorum öyle geçiştiriyorum o anı… sana hep derdim; “yine mi aynı yere gidicez “diye. Keşke yanımda olsan da hep aynı yere gitsek razıyım. Söz, hiç şikayet etmicem bu defa. Anladım çünkü sensiz tüm değişikliklerin anlamsızlığını… Az kaldı diyorum sana, çok var diyorsun. Bana da çok varmış gibi geliyor, saniyeler bile geçmiyor ama eninde sonunda bitecek onu biliyorum. Şimdi buz gibi ellerim, asık suratım hala bu sandalyede oturuyorum. –dıt dıt – telefona gelen msjla gözlerim faltaşı gibi açılıyo, hemen alıyorum telefonu elime. Senden gelmiş “ seni seviyorum” diye. O an gülümseme oluyor yüzümde, ve bir sıcaklaşma ellerimde… bende seni seviyorum çok hemde…
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)