30 Ocak 2012 Pazartesi

bazen böyle şeyler yazmışım hepsini burda topladım. "by hilal menzil"

  • mutluluk o kadar basit bişey ki, bu yüzden herkes mutlu olamıyor. mutluluk zor elde edilen birşey sanıp, onu yükseklerde arıyorlar.-H.M
  • "Yıkılmaya yüz tutmuş evler gibiyim, Merdivenden inen ayaklar gibiyim. Sırf rakı sofrası için sevdim seni!" Sinem Çelik e ait bu :)
  • hiç bir yara açıldığı an acımaz, o an acısını anlamazsın zaman gecer canın yanar... o zaman farkedersin yaralanmışsın.-H.M
  • yaprak dalından, rüzgar ile ayrılır. ağaç çok üzülür, bütün kış üşür ve ağlar. sonunda güneş yine doğar ve artık başka yeşil bir yaprağı vardır. hiç düşünmez eski yaprak ne oldu diye, asıl olan ona olmuştur. sararmış, solmuş ve kurumuştur...-H.M
  • gerçek acı; ne bir bıçak yarasıdır, ne de aşk yarası. gerçeği acının; çok güvenirken yolda kalmak, arkanı yaslanırken kendini boşlukta bulmaktır. en yakının canını yakmasıdır. budur.-H.M.
  • sırtıma bir çentik daha atıp giderim. suretini görmeyerek seni unuturum ama her arkamı yaslandığımda acısını bir kez daha hissederim...-H.M
  • o yağmurlarda ben sırılsıklamdım, sen ise hep saklandın. Saldım salımı ben, sen hep sarıp sarmaladın...-H.M
  • gururunuzdan kaybettiğinizi sandığınız bir çok şeyi; aptallığınızdan kaybetmişsinizdir-H.M
  • mutlu olmayı beceremeyenlere dip not: "nerede?" diye aradığınız bir çok şey aslında bakmayı unuttuğunuz en kolay yerdedir, çoğu zaman da gözünüzün önünde...-H.M.
  • yalancı bir kibarlıktansa, dürüst kabalığı tercih ederim. gerçek pat diye yüzünevurulunca acıdır belki ama, tozpembe bulutlardan karanlık bi zindana düşmek değildir.-H.M.
  • sağ ayakla ilk adım atılır, sağ elle yenir, ölenler cennete girecekse sağ eliyle kitabını alır. Anladınız mı neden yasak olduğunu? Çünkü Kalp soldadır... - H.M.
  • tenekeden çıkan sesle, ağzından çıkan söz bazılarında aynı tınıda.-H.M.
  • kalleşçe olmalı ayrılıklar! öldürmeli kalpleri ve ağır yaralamalı bedenleri.. öyle bir hainlik yapmalı ki terkeden,onu unutmalı terkedilen. bıçak darbeleriyle binlerce kez deşilmeli aşk, eli kolu bağlıyken. En savunmasız anında, en güvendiği anda uçurumdan itilirken bile yinede son sözüne inanacakken bırakılmalı uzanan eller...H.M.
  • "hayat çok pahalı" deniliyor ama; bana daha çok "insanlar ucuz" gibi geliyor...-H.M.

4 Ağustos 2011 Perşembe

***kimse unutmadı***

O martının sesinde duyduğum şeydi aşk. Aşk mucizevi bir yağmur damlasıydı bazen gözden akan… iki kişiden birinin ölmesiydi, birinin yaşaması. Birinin hayata devam etmesi, birinin yaşlanması. Ölmekti aşk, öldürmekti. Güvenirken kaybetmekti. Herkesin bildiği gibi basitti aslında, aşk her zaman tek kişilikti; biri ya sevecekti ya da sevilecekti. Herkes birinde bir iz bırakabilirdi ama aşkın ki silinmeyecekti. Kimse inanmadı, zamanın aşkı sildiği sanıldı; unutmaya ilaç olduğu, ama kimsenin görülmedi daha  o büyük aşkı unuttuğu

8 Nisan 2011 Cuma

bir ayrılık anı..

hiç büyümemiştik. ben herşeyi arkamda bırakıp yürürken sen öylece kalmıştın. bir hayli memnun halinden yani öyle gözüküyordun. bir ara durdum hafifçe başımı yana doğru çevirip arkamı dönücektim ki vazgeçtim. Sevseydi gelirdi, tutardı kolumdan çevirirdi beni yolumdan dedim. yutkundum, ağlamadım. Boğazıma bir ağrı saplandı yürüdüm... Sen şen şakrark sokağında kaldın ama dünya yuvarlaktı dönüp dolaşıp yine bana varıcaktın, en ufak bir anı ile...

24 Şubat 2011 Perşembe

-yıldızlar ayaklarımın altında-

bahardı seni sevdiğimde, güneş parlaktı. Yıldızlar sanki ayaklarımın altındaydı. sürekli kulağımda bi fon müziği ve dans ederdim parmak ucumda. Öyle sevdim seni, öyle coşkulu hiç durulmadan, yorulmadan... herşey bir masal gibiydi, hatta bir türk filmi tadında. evet sen o çok seven adam, güçlü, sözünün eri, sımsıkı saran hiç bırakmayan. 'Huzur' ilk kez kelime anlamını tam olarak taşıyordu benim için, o da omzuna başımı koyduğumda, sen derin derin nefes aldığında... ben hiç sevmedim demek ki diyordum her seferinde ve ben hiç sevemem bir daha böyle. aşkın tadı öyle bir şeymiş ki, ne kadar çok aşık olsan da tadı damağında kalıyor, doyulmuyor ve bağımlılık yapıyor. için bir yaz sıcaklığında ama ilkbahar kadar renkli, cıvıl cıvıl... Ne oldu nasıl oldu anlamadan kuşlar susar, çiçekler solar ve yağmur yağar İstanbul'a... Nisan yağmuru değildir bu bariz eylül yağmurları başlar, sarı yaprakların arasından süzülen damlaları cam kenarında tek başına izlersin. derin bir iç çekersin ve arka fonda rana alagöz vardır 'herşey bitmiştir artık' şarkısıyla... Cama vuran yağmurlar, gözden süzülen damlalar artık ayağınızın altından kaymıştır yıldızlar... büyük bir hüsran ve acı olsa da, eğer aşk varsa pişmanlık yoktur lugatta.

16 Şubat 2011 Çarşamba

kısa bişey.

kalleşçe olmalı ayrılıklar! öldürmeli kalpleri ve ağır yaralamalı bedenleri.. öyle bir hainlik yapmalı ki terkeden,onu unutmalı terkedilen..bıçak darbeleriyle binlerce kez deşilmeli aşk, eli kolu bağlıyken. En savunmasız anında,en güvendiği anda uçurumdan itilirken bile yinede son sözüne inanacakken bırakılmalı uzanan eller...

BAŞLIĞI YOK


Yasaklamıştım kendime ayrılıkları. Bu sefer düzelir, bir daha ki güzel olur, her kötülüğün arkasından mutlaka iyilik gelir demiştim. İnandırmıştım kendimi, izin vermediler…
Olsun dedim, o halde böyle yaşanmalı aşklar, hayat yediğin kazıklar kadar olgunlaştırır seni ve onların toplamıdır insanların gerçek yüzleri diyerek kabullendim siz “insanım” diye geçinen türleri… yine de yetinmediler. Onlar öylesine ruh emici tiplerdi ki elinizdeki her güzel şeyi almak için uğraşıyorlardı. Ta ki ben de artık onlar gibi oluncayana kadar. İyi olmayı bırakana kadar. Anladım yaa iyi olanın başına geliyor her kötü şey. Ee bu durumda zıt kutupların birbirini çekmesiyle alakalı bence. O halde unutulmamalı dedim yapılanlar, alınması gerek intikamların, kısasa kısas. Seni nasıl vurduysa öyle vuracaksın ama hiç ummadığı bir anda, tam vazgecti artık o bana bişey yapamaz dediği anda vurcaksın. Ama en acısı şu olurdu; en çok güven kazandığın anda o kişiye attığın kazık! İşte bu unutulmaz. 

1 Şubat 2011 Salı

bembeyaz.


Kar gibi yumuşak yataklar var, bembeyaz… huzur veren. Yattığınız an sizin vücudunuzun izini alır, hiçbir yer onun kadar uymaz bedeninize… kendinizi fazla kaptırırsınız, onun büyülü bir havası vardır. Hiç anlamadan tehlikesini uyuklamaya başlarsınız. Öyle tatlı bir uykudur ki o, hayır denilemez. Ancak soğukluğu sonradan hissedilir. İliklerinize kadar sizi donduran soğukluğu… artık son evresidir büyünün, kaçamazsınız. Mecburen, bile bile o bembeyaz karın kucağına bırakıp, tatlı uykuya dalarsınız. Bir daha hiç uyanamayacığını bilmeden.
Bu uykudan kaçabilenler olur nadiren, ama onlarda da büyük hasarlar kalır, hastalıklar…
Kar gibi yumuşak o yatak; sevdiğinizin bedenir. Huzur veren bembeyaz büyü ise aşktır.
Şimdi en baştan bir daha okuyun, aşkın en doğru benzetmesi benim için. Peki sizin için?