27 Aralık 2010 Pazartesi
terzi kendi söküğünü dikemez ama bi denemek lazım.
24 Aralık 2010 Cuma
şaka değil gerçek vallahi şşşt " çok gizli "
bilgisayarcı: - merhaba hoşgeldiniz
ben- merhaba, ayy benim işim çok acil ya önce benimkine bakaaarmısınız lütfeeeen( diğer müşterinin sırasını kaptım)
bilgisayarcı: - peki problem nedir?
ben: ekranda tuhaf şeyler oluyo, bide çok ağırlaştı
bilgisayarcı: hmm format gerekir belki, acalım da bakalım şifreniz nedir?
ben: şifrem çok gizli
bilgisayarcı: nasıl anlamadım?
ben: çok gizli işte
bilgi: hanfendi söylemezseniz şifreyi nasıl açabilirim?
ben: nasıl söylemezsem yahu, çok gizli diyorum ya anlamıyosunuz heralde
bilgi: madem o kadar gizli siz kendiniz girin ozaman.
ben: siz benle kafa mı buluyosunuz şifrem çok gizli diyorum yaa
bilgi: hay allahım çıldırcam ya, al kardeşim bilgisayarını, şifrenide söylemezsen söylemee alla alla çattık ya
ben: bey efendi şifrem ç, o, k , g, i, z, l, i aaaaaaa amaaaa!!!!
bilgi: hay allah öyle desenize...
20 Aralık 2010 Pazartesi
okyanus
9 Kasım 2010 Salı
-herkesin aşkı aynı-
görmek; çok mecazi bir kelime. bakıpta görmek, hissedip görmek, dokunup görmek, düşünüp görmek gibi çeşitli... görmek istemeyipte görmek var bir de.... Ve birde görmeden sevmek var ki, ne siz sorun ne ben söyleyeyim...
1 Kasım 2010 Pazartesi
sadece sevgilim değildin
29 Ekim 2010 Cuma
kendini slow'a vurmak isteyenlere.
7 Ekim 2010 Perşembe
bu aralar sevmiyorum beni
29 Eylül 2010 Çarşamba
"birde benim gözümden...": Şikayet ettiklerim için pişmanım şimdiden.
Şikayet ettiklerim için pişmanım şimdiden.
28 Eylül 2010 Salı
"birde benim gözümden...": -öpücük-
-öpücük-
27 Eylül 2010 Pazartesi
elektrik kesildiğinde yanan binlerce ışık.
tüm elektrikler kesildiğinde ortaya çıkan binlerce yıldız, ışıklar yanar yanmaz sönüveriyor.
Teknolojiyle mutlu olanlar, kendileriyle mutsuz olanlardır. çünkü onlar, bu curcuna da kendilerini unutup, lüks bir otomobil ve kağıt parçalarından ibaret bir cüzdanla oyalanarak yaşıyorlar... hangi mükemmel ışık gösterisi, size tek başınıza karanlık bir tepede oturup izlediğiniz yıldızların verdiği huzuru verebilir? ya da gürültülü televizyon yerine, gaz lambası eşliğinde konuşulan sohbetlerin tadını kim şimdi alabilir? eskiden hayat daha güzeldi demicem, çünkü ozaman hayat zor, çetin geçermişte insanların tadı bir başkaymış be arkadaş. Hayat şimdi güzel, insan her an her heryerde ama insan tatsız-tuzsuz, insan mutsuz....
3 Eylül 2010 Cuma
?
İçten içe seni mi bekliyorum ben? Her gün itiraf ediyorum önce, ardından inkârlarım başlıyor. Hayat her gün yeniden başlıyor, ben her gün yeniden başlıyorum… yeniden görüyorum seni rüyamda, yeniden bulamıyorum yanımda, yeniden aşık oluyor ve yeniden ağlıyorum… yeniden yeniden sürekli yenileniyor acılarım. Eskiyen hiçbir şey yok. Zaman eskitmiyor, dindirmiyor, geçirmiyor. Açıkçası zaman hiçbir işe yaramıyor… her müzikte duygularım, her duygulandığım da adın yoğunlaşıyor. Unutkanım ben aslında, 1 dk öncesini unuturken, yaşadığımı unuturken, nasıl oluyor da seni bir an bile unutmuyorum… şaşmak gerek! Karşımda duruyorsun, bekliyorum, sadece birkez adım atmanı… ama sen hiç gelmiyorsun. Beklide sevmiyorsun… ben bu ihtimali hiç göz önünde bulundurmuyorum. Aklıma gelmiyor değil ama geçiştiriyorum. Ya gerçekse? İşte burada tıkanıyorum, tam burada cümleler boğazımda bir yumruk oluşturuyor, sıkıyorum dişlerimi ve gözyaşlarımı akıtmamak için derin nefes alıyorum… öyle geçip gidiyor o an. Filmi başa sarıyorum, ve tekrar yaşıyorum bu anları… ben seni her gün yeniden, ilk gün ki gibi seviyorum…
"KEŞKE"
İnsan kendine itiraf edemedikleri yüzünden hep keşke der. Kalp hiç keşke demez, keşkeyi dedirten bana göre akıldır. Çünkü akıl bir hesap işidir ve hesaplar bazen yanlış çıkar. Severek
Yaptığınız bir şeyden dolayı pişman olduğunuz oldu mu hiç? Benim olmadı… Ama benim
Mantıklı olan bu, bunu yapmam daha doğru dediğim şeyler yüzünden pişman olduğum çok oldu! “Eskiden her şey daha güzeldi” denir ya hep, öyleydi gerçekten… .çünkü insanların kaygıları yoktu, duyguları vardı. Bu yüzden mutluydular... Biz bu mutluluğu en son çocukken yaşadık muhtemelen. Temiz ruhlarımız daha kirlenmemişken, aklımız çalışmıyorken ama farkında olmadan herkesten daha doğru kararlar verebiliyorken mutluyduk. Çünkü bir çıkarımız yoktu, çocuktuk. Sadece kalbimiz vardı ve gerçek sevgilerimiz… Şimdi büyüdük, geliştik, eğitildik… Çok şeyi kazanabilecek duruma geldik. Bir şeylerden vazgeçmeden başka şeyler kazanılmaz ama biz çok yanlış bir şeyi feda ettik, kalbimizden vazgeçtik… o artık mucizevi gücünü kaybetti, sihirli bir aşk yaşatamıyor bizlere…Hepimiz birer katiliz dünyada ki güzel duyguları öldürdük. Kendimizi de ömür boyu duygusuzlukla cezalandırdık beklide farkında olarak yaptık bunu, bile bile…
sen beni tanımazsın
Sen beni tanımazsın…
Sessizce geçerim sokağından, izlerim kalmaz. Gözlerimi ayıramam gözlerinden, gözlerinin içine bakarım her dakika, sen görmezsin. Sen beni tanımazsın, her an yanındayım, seninle…
Ama fark etmezsin, bir yabancı gibi gelip geçerken sen; ben kokunu çekerim içime ve birdaha aşık olurum. Sen sezmezsin… dokunduğuna; dokunabilmek, sevdiğini; sevebilmek mutlu eder beni sen bilmezsin. Ama şunu bilmelisin zor iştir sevmek ve bazen görebilmek için gözden fazlası gerek…
2 Eylül 2010 Perşembe
-camı kıran kimdi-
-ne? ben neden bişey duymuyorum?
-şşşt sessiz ol bak...
ayak sesleri çok sakin ve yumuşak adımlarla duyulur. oda karanlıktı yatmak üzereydik. ayak sesleri bize doğru yaklaşıyodu, etrafa bakınıp sert bi cisim aradım, elime geçirdiğim ilk vazoyla hazırdım kafasını parçalamaya.. sonra bi şapka gördüm, ürkütücüydü. aklımdan geçen tek şey "ölücez, kurtuluş yok ölücez" cümlesiydi. ben odamın kapısının arkasına saklanıp nefes bile almamaya calısıyordum. yavaşca geldi kapıyı duvara doğru itti sonuna kadar... arada kalmıştım sıkıştım ama sesimi çıkarmıyorum.. kapıyı bir adım geçti ve ben düz ilerleyince onun kafasına geçirecektim vazoyu. Tam kendimi hazırlarken, bir hızlı kapıyı kapatıp boğazıma sarıldı... nefes alamıyorum ve bağıramıyorum, hep böyle olur o an sesimin kısılcağı tutar. iyice bastırıyor boğazımı ve yaklaşıyor bana yüzünde takılı olan maskemsi şeye anlam veremiyorum... ölmek üzereyken aklımda bi sürü şey geçiyor, film şeridinden cok yazı şeridiydi geçenler... o sırada odanın camı kırılıyor, o kırılan camla dikkati dağılınca ben kaçmayı başarıyorum koşuyorum ayağım kayıyor, düşmekten okadar korkuyorum ki.. arkada dönüp baktığımda peşimde... kapıya yaklaşıyorum, acmaya calısıyorum acılmıyor bana yaklaştı tam beni yakalarken kapıyı acıyorum ve o kendiliğinden yere yığılıyor... önce rol yapıyor sanıp geri adım atıyorum ama sonra o maskenin altındaki yüzü merak ediyorum. yavaşca ve titreyen ellerimle yaklaşıyorum.. aniden kalkıp yine boğazıma sarılcakmış gibi geliyordu. maskeye dokunmayı basardım ve hafifçe kaldırmaya basladım. hiç ummadığım bir yüzle karşılaşmıştım, şaşkınlığım korkumdan daha fazlaydı...